Elimdeki gazetenin sayfalarını çevirirken sanki aradığım bir şeyin orda olduğu hissiyatı vardı içimde.Evet, o sayfa hala gözümün önünde gazeteye baktım baktım dişlerimi sıkarak” ya benim Sena’m olsaydı”diye gözyaşlarımı bıraktım… Belki de bundan öncede böyle yazılar okumuştum sanırım annelik duygusu ile isim benzerliği bana o an insanlığımı hatırlatıyordu…
9 yaşında adı sena olan bir kız çocuğu lösemi hastalığına yakalanmış ve kök hücre verici aranıyordu. Alman ilik bankası bir kampanya düzenlemişti. Benim kızımın da adı da Sena ve 9 yaşındaydı. Evet, o an Sena’nın annesi geldi gözümün önüne yüreğim sızladı boğazım düğümlendi sanırım çaresiz bir anneyi başka bir anne anlayabilirdi.
Yada nasıl duyarsız kalabilir kucağında evladı olan bir anne,yada yüreğinde merhamet taşıyan bir kul…
Parmaklarım yaşlarımı silerken:
“Ben de bir şeyler yapmalıydım” diye tekrar ediyordum..
Bizim yaşadığımız şehirde değildi aramızda yaklaşık sekiz saatlik bir yol vardı. Ama bu sorun olmamalıydı duramazdım. Hemen gazeteyi aradım. Kaç dakika yalvardım bilmiyorum Sena’nın babasının telefonuna ulaşmak için, gazeteci vermek istemedi fakat bir annenin ısrarına cevapsız kalamazdı (yalnızca isteğimin yardım etmek olduğu kanısına varmıştı.)
Bir çaresiz babayla konuşmak kolayımıydı?
“Efendim ben Berlin’den arıyorum, Sena için ne yapabilirim” dedim
Duyduğum hıçkırık sesleriydi.
“Tamam, efendim sadece dua ile kalmayacağım bunu bilin ve Allaha emanet olun” deyip
Alman İlik Bankasıyla hemen irtibat kurdum.
Bu kampanya Berlin’de mutlaka olmalıydı ne kadar kök hücre bulunursa o kadar şansı vardı Sena’ların….
Çevremi ayaklandırmıştım, herkes demek ki birilerinin ön ayak olmasını bekliyorlarmış diye içimden geçirdim koşuşturan dostlarıma bakınca.
Üç büyük kampanya yapıldı hepimiz mutluyduk ama yüreklerimiz ağlıyordu neden mi?
Tanımamışdım ama o bir candı, o bir evlattı, evet henüz 9 yaşındayken Sena’yı Yaradanına uğurlamıştı ailesi…
Eşim bu haberi bana söylerken karşımda ağlayan bir baba olduğunu görmüştüm..
Sena cennette şimdi…
Nice insanlar bu hastalığın pençesinde yardım sever insanlardan gelecek
olan bağışla kök hücre uydu kelimesini duymayı bekliyorlar…
Neden bu kadar duyarsız ki…
Neden!
Oysa bizim vücudumuza bir zararı yok, vereceğimiz tükürük veya kan örmeğimizle bir cana umut olabiliriz…
Bir gün çok sevdiğim arkadaşım bana geldi “ablacım benim kanımdan bir insana ilik uymuş aradılar hala vermeyi düşünüyor olabilir misiniz diye sordular? Ben korkuyorum nasıl alacaklar, canım acıyacak mı ?” diye benimle duygularını paylaştı.
O an arkadaşıma, senin yerinde olmayı nasıl isterdim diye anlattım gözyaşlarımın eşliğinde,
devam ettim “Ya senin evladın şuan ilik bekliyor olsaydı ve benim iliğim uymuş bende vermeye tereddütlü olsam sen ne yapardın” dedim
“Ayaklarına kapanır yalvarırdım evladıma şifa ol ablam” diye
İşte canımız yanmadan anlamıyoruz değil mi?
Ne mi yaptı arkadaşım Yunanlı bir gence umut oldu elbette…
Yıllar sonra (yani 2014) Alman İlik Bankası yine Berlin’de annesi alman babası Endonezyalı bir genç için kampanya düzenlediler.
Tabi ki tüm ailem ile yanlarındaydık. Onlara yardım etmeliydik.
Haftalarca Berlin’in tek Türk radyosu anons etti internet sayfalarınızda yayınladık
el bröşürleri dağıttık.
Ne acı ne kadar büyük hüzün ( kendimce) gelenlerin sayısı yüzü bulmadı eğer ucuz bir eşya satılsaydı sabahın erken saatlerinde sıraya girerdi insanlar satılan bir şey yoktu ama
gencecik umut dolu bir çift göz yollarınızı bekledi…
Umut ne demek bilir misiniz?
Beklemektir, sabırdır, heyecandır, unutmamaktır, sevinçtir, hüzündür, inanmaktır.
Yarın biz de umutla yollara bakabiliriz
Her şey biz kullar içindir. Kapımızı vurmadan hastalık hüzün yâda çaresizlik, kendimizi onların yerine koyup bir saniye düşünelim…
Hem sonra bizim de Allah’tan istemeye yüzümüz olsun…
Umutsuz yarınlar olmasın…
Yaradan kitabı Kur’an’da bizlere buyuruyor:
Kim de (bir kişinin hayatını kurtarmak suretiyle) yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur. (Maide, 5/32)
Efendimizi dinleyelim bakın nasıl öğüt vermiş ümmetine:
“Din kardeşinin bir işini yapana, melekler dua eder. O işi yapmaya giderken, her adımı için bir günahı af olur ve kıyamette çeşitli nimetlere kavuşur.” [İbni Mace)
“Duasının kabul, kederinin yok olmasını isteyen, darda kalanı ferahlandırsın!” [İbni Ebiddünya]
Hayat anlayışımızı kurtarmak istiyorsak, insanı kurtarmamız gerekir.
Umuda yolcuyum bilmem ki nefesim ne kadar
uzun bugün bana kısa yarın kim bilir sana
uzatırsan eline bana
beraber gülümseriz
hayata
umutlarınız hiç tükenmesin
sevgili okurlarım