Uluslararası Kadın ve Medya Sempozyumu’na katılmak ve çeşitli ziyaretlerde bulunmak üzere Antalya’ya gelen Başbakan Yardımcısı Arınç, Antalya Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaret etti.
Arınç, burada yaptığı konuşmada, Antalya Gazeteciler Cemiyeti verilerine bakıldığında Antalya’nın birçok ilden daha önde olduğunun görüldüğünü kaydetti. Antalya’da 90 gazete, 13 dergi, 23 radyo, 7 televizyon ve toplam medya çalışanının 350 civarında olduğunu, Antalya’nın medya alanında çok güçlü olduğunu ifade eden Arınç, ”İçerik bakımından ve kalite bakımından da böyle” dedi.
Basın ve yayından sorumlu olduğu için çalışmaları yoğunlaştırdıklarını ifade eden Bülent Arınç, şöyle konuştu:
”Bizim üç yıl önce yayın müdürlüğü sayımız 7 taneydi. Kasım ayına gelmeden Türkiye’de bazı kurumlar teşkilat yasalarını kanun hükmünde kararname ile değiştirdiler. Biz de basın yayının kanun hükmünde kararnamesini çıkardık, yurt içi ve dışı teşkilatlanmamızı daha da güçlendirdik. 7 olan il sayısını da 17’ye çıkardık. 17 ilde Basın Yayın İl Müdürlükleri kurduk. Atamalarımızı büyük ölçüde gerçekleştirdik.
Yurt dışında 13 yerde basın müşavirliğimiz, ataşelerimiz veya temsilciliğimiz vardı. Avrupa’daki Türk medyasını bir araya getirdik. Türkçe konuşan ülkelerin medya formunu geçtiğimiz yıl Ankara’da yapmıştık ve daha sonra Türk-Arap Medya Forumu’nu 4-5 ay önce İstanbul’da yaptık.
Şimdi önümüzdeki birkaç ay içinde Türk-Afrika Medya Forumu’nu yapacağız. Böylelikle sadece biz kendi ülkemizde basınla ilgili konuların, sorunların değil, Türkiye’nin entegrasyonu konusunda da bu ülkelerim yapabileceği yardımları ya da gelişmeleri, iş birliğini, el sıkışmayı, bu forumlarla gerçekleştirmek istiyoruz.”
Gazetecilere gri pasaport verilmesi
Basın İlan Kurumu’nun doğrudan kendisine bağlı olmadığını ancak işlemlerini kendisinin yürüttüğünü söyleyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ilan ve reklam ücretlerinde artış yaptıklarını bildirdi.
En çok sıkıntı çektikleri konunun yurt dışı görevlerde pasaport alma konusu olduğunu ifade eden Arınç, ”Bazı yerlerde pasaport alamıyorduk. Hizmet pasaportunu diğer tabirle gri pasaportu basın mensupları için temin ettik. Emniyette pasaport şubesiyle işbirliği yapmak suretiyle. Geçmişte tahsili yeterli olmayan fakat basında yıllarca çalışmış arkadaşlarımız vardı. İlkokul, ortaokul, lise mezunu gibi. Bunlar basın kartı alamıyorlardı. Bunlarla ilgili sanıyorum üç defa süreyi de uzatan bir düzenleme yaptık. Şuanda tahsilleri itibariyle basın kartı alamayan arkadaşlarımız da kalmadı. Ayrıca basın kartlarına avantajlar getirdik. Bunlar devam edecek” diye konuştu.
Yerel medya mensuplarına yönelik eğitici seminerler düzenleyerek desteklemeye çalıştıklarını belirten Arınç, özendirme yarışmaları yaptıklarını, genel müdürlüğü Ankara’da sürekli açık bulundurduklarını belirtti. Arınç, özellikle Anadolu’dan gelen yerel medya ile ilgili çalışmaları devam ettirdiklerini söyledi.
Yerel televizyonların reklam payı
RTÜK Kanunu’nun hazırlanmasında yerel medyayı gözettiklerini kaydeden Bülent Arınç, ”Özellikle yerel televizyonlar ve genel televizyonların reklam payı yüzde 10’du biliyorsunuz. Yüzde 5 eğitime katkı payı, yüzde 5 de reklamdan hazineye ayrılan paydı. Biz totalde bunu yüzde 3’e düşürdük. Bu televizyonların yaşaması konusunda yani reklamdan gelirinin çok azını ancak bize verebilecekler. Bu da önemli bir konudur” dedi.
RTÜK Kanunu’nun 14-15 yıl sonra değiştiğini ve yerel medyayı da gözetecek unsurlar olduğunu aktaran Arınç, yerel medyanın güçlü olmasını istediklerini vurguladı. Arınç, ”Çünkü demokrasilerin esası budur. Çeşitlilik, farklılık halkın haber alma özgürlüğü bizi yerel medyanın daha tarafsız, daha samimi, daha içten, belki daha çabuk, Anadolu’nun sesini duyurabileceğine inandırıyor” diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Arınç, TRT Anadolu kanalının yerel medyayla işbirliği yapan bir kanal olduğunu ifade ederek, ”Her gün 1,5-2 saat bir ilin yerel medyasını konuk almak suretiyle haberlerini ve ilk önceliklerini değerlendirebiliyorlar” dedi.
Basın özgürlüğü
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Antalya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mevlüt Yeni’nin yeni anayasada basın özgürlüğünün daha da güçlendirilmesini istemesi üzerine şunları söyledi:
”Doğrudur, basın özgürlüğü esastır. Basının sansür edilmemesi gerekir. Ancak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de bu özgürlüğün sınırları açık olarak yazılmıştır. Her ülkenin de bu sınırlara dikkat etmesi gerektiğini düşünmemiz lazım. Ama bu sınırları da gittikçe genişleten özgürce yorumlayan bir anlayış olmalı ki basın daha özgür daha rahat çalışabilsin.
Mesela geçtiğimiz günlerde Özgür Gündem Gazetesi’yle ilgili. Evet, Terörle Mücadele Kanunu var. Bu kanun gereğince içeride tutuklu bulunan, hatta mahkum edilen birçok gazeteci var. Özellikle bu gazetenin mensupları. Ama matbaasına, yani baskısı durdurulmuş ve el konulmuştu. Mahkeme çok özgürlükçü bir yorum yaptı. Dedi ki (Yayınları durdururuz ama bir ay durdururuz, üç ay durdururuz, belki de bu yayın süresince kanuna aykırı bir şey yapmayacaktı, dolayısıyla lehlerine yorumlayarak cezayı ben kaldırıyorum) dedi. (Kanuna uygundur verilen ceza ama bu cezayı da ben basın lehinde yorumlamak suretiyle yayın yasağını kaldırıyorum) dedi. Biz bu kararı alkışladık. Buna itiraz etmedik ve belki bu noktaya da geleceğiz.”
Türkiye’nin terörle mücadele eden bir ülke olduğunu ve her gün teröre şehit verdiğini ifade eden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ”Biraz evvel acı bir haber duydum. Bir üsteğmenimiz şehit oldu. Belki de Manavgat’a cenazesi gelecek. Biz bu cenazeyi hep beraber karşılayacağız. Şimdi böyle bir Türkiye’de şehit edilen askerlerimize karşı, bunu bir kahramanlık olarak gören, teröristi, eşkıyayı bir kahraman olarak lanse eden bir basın veya başlık veya yazı veya fotoğraf varsa buna karşı bizim (Ne kadar güzel yapıyorsun) dememiz mümkün değil. Terörle mücadele çok taraflı bir mücadeledir. Bunda basının da mutlaka önemli bir yeri vardır. Yani özgürlük asıl olacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın” diye konuştu.
Gazetecilerin yıpranma hakkı
Gazetecilerin yıpranma hakkı konusuna da değinen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, şöyle konuştu:
”Bildiğiniz gibi Sosyal Güvenlik Kanunu çıkarken, başka meslekleri de içine alacak şekilde kaldırılmıştı. Eskiden vardı. Sebebi de bu yorucu bir meslektir. Zahmetli bir meslektir. Meslek kazası da olabilir. Hayatını kaybedenler de olabilir. Her gün stres içinde koşuşturma içinde, yaşayan gazetecilerimizdir. Sonra Sosyal Güvenlik Kanunu çıkarken, artık dünya değişti. Eski mesleki kanunlar ortadan kalktı. Bir iki mesleğe has edilmek suretiyle diğerleri ortadan kaldırıldı. Ama bu yoğun bir taleptir. Sayın Başbakanımız da bizim bu konuda çalışmamızı istemişti, çalışıyoruz. Umarım olumlu bir sonuç elde ederiz. Bu gazeteciler için elbette önemli bir kazanım olur. Ancak gazeteciler için bundan daha da ötesi kazanım olacak.”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gazetecilerin çalışma garantisinin, yaptıkları iş karşılığında elde edecekleri özlük haklarının güçlü olmasını istediklerini kaydetti. Arınç, ”Bugün piyasada milyarları, trilyonları çok kolay telaffuz eden bazı iş adamlarının patronu olduğu bazı gazeteler var ki çalışanlar hem atılma tehlikesiyle karşı karşıya ve hem de 6-7 aylık çalışmalarının da ödenmemesiyle karşı karşıya. Bir ihaleye girerken bir milyar doları cebinden çıkaran bir insan, kendi televizyonunda ve gazetesinde çalışanların hakkını vermiyor. O yüzden yıpranma hakkını ne kadar konuşuyorsak onun biraz daha fazlasını bu acımasız patronlara karşı da kullanmamız lazım” dedi.
Basın sektöründe sendikalaşma
Basın sektöründe sendikalaşma olmadığını ifade eden Arınç, ”Bugün Anadolu Ajansı’nda eskiden bir sendika vardı, şimdi iki sendika var. Darısı başkalarının başına. Hiç bir patron gazetesinde veya televizyonunda sendikalı işçi istemiyor. Siz de ekmek parası diyerek karşı çıkamıyorsunuz, sesinizi yükseltemiyorsunuz. Çalışma garantisinin bir meslek erbabı için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu konuda düzenlemeler sadece yasal olmakla kalmamalı aynı zamanda sizin de sizi savunan insanların da patronlara karşı bunu temin edecek psikolojik ortamı, bir yasal ortamı da temin etmemiz lazım” diye konuştu.
Çok düşük ücretle çalışan gazeteciler olduğunu ve ”kapının önünün her zaman onlara gösterebildiğini” ifade eden Arınç, şunları kaydetti:
”Dolayısıyla yıpranma hakkı uzun yıllar çalıştıktan sonra belki bir hak olarak gözetilmeli ama bu acımasız çalışma düzenine karşı da başka yöntemlerle sesinizi yükseltmeniz gerekir. Ben bunu söylüyorum. Aslında bu benim ne kadar görevim bilmem. Ama perişan olan insanları görüyorum, ekmeğe muhtaç olan insanları görüyorum ve sadece (Seni işten çıkarırım ha) diye gazeteciliğin dışında başka şeyler yapmak zorunda kalan insanlarımızı görüyorum. Bundan dolayı da üzülüyorum. Mesele gazeteciliğin ne kadar önemli bir iş olduğunu, ne kadar sorumluluk taşıyan bir iş olduğunu göstermek. Ve bunu gazetelerin, televizyonların patronlarına bir şekilde anlatabilmek.”