Siz hiç hayatınızda dört yabancı dil bildiği için aşağılanan birini gördünüz mü?
Ya asistanlık, doktorluk, doçentlik sınavlarını verip yıllarca uğraştıktan sonra uzmanlığın zirvesi olan Profesör olduğu için aşağılanan birine rastladınız mı?
İlk defa bu ülkenin başbakanı tarafından bunların aşağılama, küçük düşürme aracı olarak kullanıldığına tanık oluyoruz.
Bir yanda kitap okuyup okumadığı bile bilinemeyen biri; diğer yanda dokuz kitap yazan bir başkasını aşağılamaya, itip kakmaya çalışıyor.
Kendisinin kırdığı potları görmeyip, başkasının küçük hatalarını abartarak sakız gibi çiğnemek hangi ahlaka, hangi insafa sığar?
Geçen gün de yazmıştım.
Soner Yalçın’ın “Recep Tayyip Erdoğan’ın Çalınan Dosyası-Kayıp Sicil” kitabında 385. Sayfadaki gaflara bakınız:
“…Tarih: 26 Ağustos 2003 Malazgirt Savaşı yıldönümünde Erdoğan, “Romen Diyojen batarya batarya, gülle gülle saldırırken, Sultan Alparslan’ın askerleri; Allah Allah diye saldırıyordu” dedi.
İyi de…
O tarihte top daha icat edilmemişti; savaşlarda yer almasına 250 yıl daha vardı!
Tarih: 5 Şubat 2009
Türkiye yine bir yerel seçime gidiyor. Erdoğan, CHP’nin İstanbul Belediye Başkanı adayı Kılıçdaroğlu için şöyle dedi: “ Ama şimdi bakıyorsunuz CHP İstanbul’a ithal bir aday koymuş, İstanbul’da çamurlu sokak arıyor. Herhalde inşaat şantiyesinde dolaşıyor, ondan sonra da ‘Bak çamur burası’ diyor. İnşaat şantiyesine girersen çamur tabii.. Şimdi yani böyle mercekle Romen Diyojen gibi dolaşılmaz,” dedi.
Hangisini düzelteceksin:
1-)Romen Diyojen Malazgirt Savaşı’nda Alpaslan’a esir olan Doğu Roma İmparatoru.
2-)Elinde fenerle dolaşan Sinoplu filozof Diyojen.
3-)Mercekle dolaşan ise Sherlock Holmes!…
O kadar çok ki…
Erdoğan, 20 Ekim 2008’de katıldığı dil kurultayında, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı anmak için onun bir şiirini okuyacağını söyledi. Okudu. Ama okuduğu “Sanat” isimli şiir, Dağlarca’ya değil, Faruk Nafiz Çamlıbel’e aitti!
Erdoğan-maşallah-edebiyatla çok ilgili bir başbakan; şöyle demişti konuşmasında: “ Ziya Paşa’nın dediği gibi; eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri.” Bu özdeyiş Mehmet Akif Ersoy’a aitti!
Kahramanmaraş’ın yiğit ismi Sütçü İmam’ı, “Sütçü Nine” yapıvermişti. Şüphesiz Erzurum’u savunan “Nene Hatun” ile karıştırmıştı.…”(2)
“…Erdoğanlar da İslam’ı bilmiyor. Okul kitapları dışında ne okudukları konusunda kuşkularım var.
“İslam düşmanı” sandıkları Mustafa Kemal kadar İslam üzerinde çalışma yaptıklarını sanmıyorum…”
Bu kadar adaletsiz bir seçim sisteminde, devletin bütün olanaklarını kullanarak aynı konuları temcit pilavı gibi halkın önüne koymak marifet değil!
Yiğitlik; eşit koşullarda, karşılıklı aynı mindere çıkarak yapılacak tartışmalardan galip çıkmaktır.
Hem elinde bütün silahları bulunduracaksın, hem de kendi bilgisizliğini saklamak için sürçü lisan sayılabilecek küçük hataları meydan, meydan insan onuruna sığmayacak şekilde söyleyerek bilginin ve kültürün karşısında ezikliğini gizlemeye çalışacaksın…
Mazlum rolünü sonsuza kadar sürdüremezsiniz!
Bilgisizliğin bilgiyi,
Erdemsizliğin erdemi,
Karanlığın aydınlığı
Sonsuza kadar yendiği nerede görülmüştür?
Gün gelir, keser döner sap döner, bir gün hesap döner…
Bu halk mutlaka bir gün uyanacaktır.
O gün mutlaka gelecektir.
Mutlaka gelecek.
Mutlaka…