Ilıca belediye başkanı Rafet Ünal hapiste… Suçu “icbar yoluyla irtikap”. Yani devlet adına çalışanların, görevinden dolayı, kendisi veya bir başkası için menfaat elde etmek.
Bir hukuk yazısı şöyle söylüyor. “kamu görevlisinin zor veya hile kullanmak suretiyle menfaat sağlaması dürüstlük ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Bu yüzden irtikap bir suç olarak kanuna konularak devletin ve kamu idaresinin saygınlığı korunmak istenmektedir.”
Bizim hukuk sistemimiz “hukuk kuralları” çerçevesinde görülür. Özünden çok, şekli tarafı suçlu olup olmadığınızı belirler. İtiraz süresi vardır, verdiğiniz savunmanın hukukta bir yeri olmalıdır. Haklı dahi olsanız hukuk kuralları dışında ise suçlanırsınız. İtirazı unutursanız gittiniz… Yanlış bir kelime, kurallar dışında yazdıysanız gittiniz… Türkiye’de hukuk kişinin-kişilerin bulunduğu koşullara, yaptığı davranışın nedenine değil, sadece hukuk kurallarına uygun olup olmadığına bakar. Bizim hukuk, yazılar kurallarıdır ve esnek değildir. Sadece hakim taktiri vardır ki Allah’tan bir nebze konuyu anlayarak, belirli farklı sonuçlar çıkarabilme yetkisi verilmiştir. Yoksa her şey kurallar zinciri içindedir.
Belediye su parasını tahsil ederken “senet” alamaz! Bitti. Alırsan suç… 300 bin lira gibi yüksek su parasını ödeyemeyen bir işletmeciye, belediye olarak, turizm odaklı tanıdığınız bu tolerans sizi irtikap yolu ile suç işlemeyi mecbur kılıyor. Yani, bir yetkilinin işlediği suç “hukuk kuralları”çerçevesinde. Hakim ya da diğer hukukçular, “Burada suç işlenmeye yönelik bir durum yok, ben bunu irtikap olarak görmüyorum”diyemiyor. Konuyu inceleyen savcı ve sonrasında hakim özgür davranamıyor. Spesifik bir konuda, adaleti bulmak çok zor bizim hukuk sistemimizde. Şahsi olarak, tek kuruş menfaat elde etmeseniz de suç.
Rafet Ünal su parası için, belediye olarak senet aldı ve ceza aldı. Konu bitti öyle mi? Adalet, sadece hukuk kurallarını işleterek bir sonuç almaya yönelik değil, olayın temelinde yatan durumun tespiti ileolayın gerçek yüzünün ortaya çıkmasıdır.
Ben karar veren hakimleri eleştirmiyorum. Hatta onlar bu hukuk sistemi içerisinde yine de çok zor koşullarda en iyiyi yaptıklarını düşünüyorum. Hakimlerimiz özgür olmalı. Hukuk kuralları sırf kural olduğu için bağlayıcı olmamalı. İçinde yatan durumu da gözlemleyebilmeli. Hakim, kurallar dışında da olsa-spesifik konularda-özgürce karar verebilmeli…
Ben uyurken bir kişi, ailemden birisinden izin alarak üzerime kayıtlı olan aracımla evine gidiyor ve dönüşte kaza yapıyor. Suçun muhattablarından biri ben oluyorum ve tazminat ödemekle cezalandırılıyorum. Neden? Sadece, hukuk nezdinde “araç sahibi” de sorumludur. Ama benim o süreçte hiç bir dahiliyetim olmamıştı… İşte hukuk sistemimiz bu. Bulunduğun durumun önemi yok…
Simit-ekmek çalan bir çocuğun durumu, koşulları ve neden o duruma geldiği bizim hukukumuzda yeri yok. Aslında bir kişi ekmek çalıyorsa karnını doyurmak için, devletin ve yöneticilerinin cezalandırılması gerekiyor. İçinde yaşayan vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını, sosyal yaşam alanında varlıklarını sürdürebileceği yaşam koşullarını, devlet oluşturmak, zemin hazırlamak zorundadır. Devletin temel görevlerinden biri budur.
Ben bu hukuk sisteminde, doğruların ve eğrilerin tam tespit edildiğini düşünmüyorum. Savcı ve hakimler, diğer mesleklerdeki bireysel başarı gibi, büyük bir performans harcayarak fedakarca görevlerini sürdürüyorlar. Hukuk sistemimiz ise şekilci ve kişi aleyhine odaklıdır.
Ben bir gazeteci olarak, Rafet Ünal’ın yaşadığı süreci çok iyi bildiğim için, onu çukura atıp gömme tarafında olamıyorum. Vicdanım buna izin vermiyor. Kim ne düşünürse düşünsün…